Ateş Yersu Gök
Beethoven’ın Egmont Uvertür’ünü mutlaka birçoğunuz daha önce dinlemiş yahut duymuşsunuzdur. Ama kaçınız bu bestenin Goethe’nin 1788 yılında tamamlamış olduğu Egmont isimli tiyatro oyunundan uyarlandığını biliyorsunuz?
Nitekim ben bu bilgiyi yakın bir zamanda öğrendim ve heyecanla çağına ve tüm zamanlara damga vurmuş olan bu iki sanatçının tarihin tozlu sayfalarından çıkarıp yeniden var ettiği tarihsel figürün, Kont Egmont’un üzerine yazmak istedim.
1500’lü yılların ortasında yaşamış olan Flaman bir asilzade ve general olan Egmont, Fransa’ya karşı İspanyollarla birlikte savaşmış ve bu savaştan İspanyol ve Flamanlar galip ayrılmıştır. Bu savaşı bağımsızlık uğruna vermiş olan Flamanlar, bu kez de İspanya Krallığı tarafından zincirlerle kuşatılmış, bekledikleri imtiyaz ve haklardan yoksun bırakılmışlardır. Bunun sonucunda bölgede isyanlar cereyan etmiş, halk İspanya Krallığına karşı örgütlenmeye başlamıştır. İspanya Kralı II. Philip ılımlı bir politika gütmek yerine isyanı bastırması ve isyana kalkışanları cezalandırması için Alba Dükü’nü görevlendirmiştir.
İspanya Kralının halkına karşı olan bu saldırganca tavrına karşı çıkmasına rağmen Egmont, sadakatini korumaya devam etmiştir. İşlerin düzeleceğine olan inancından ve krala olan bağlılığından, bir başka asilzade olan dostu William’ın[1] yaptığı gibi yurdunu terk etmez. Kralın emriyle Hollanda’ya yönetici olarak atanan Alba Dükü’nün göreve gelir gelmez yaptığı ilk işlerden biri ise Egmont’u isyanın başını çeken liderlerden biri olduğu gerekçesiyle halkın önünde infaz ettirmek olur. Egmont’un ölümü metanetle karşıladığına dair notlar ve infazının ardından Flaman bölgesi genelinde isyanların büyümesi dışında elimizde fazla bilgi yok. Ama elimizdeki bilgi tükenmeye başladığında hayal gücünün sihirli değneği harekete geçiyor ve bize Alman bir ozan aracılığıyla yeni bir Egmont sunmaya başlıyor:
Goethe, tıpkı Shakespeare’in defalarca kez yapmış olduğu gibi Egmont’ta tarihsel bir kişiliği evrensel bir sorunun (Bağımsızlık) merkezine alarak, ‘gerçeklikten’ ve tarihsel bağlamdan kasti olarak koparıyor:
“Oyunun konusu Hollanda savaşından (1556-1598) alınmıştır. Ne var ki Goethe tarihsel bir oyun yazmak istemediği için II. Philippe’in İspanya’sına karşı ayaklanan Hollandalıların öyküsünü bir geri perdesi olarak kullanmıştır.[2]”
Tarihteki Egmont’un 11 çocuğu varken Goethe’nin Egmont’unun yalnızca büyük bir aşkı var: Klare. Tarihteki Egmont’un son saatlerinde dahi başkaldırıya yeltendiğine dair bir iz yokken Goethe’nin Egmont’u bütün dünyayı hürriyet aşkına savaşmaya davet eder.
Bu kasti çarpıtmaya dair Goethe “Tarihin 11 çocuk sahibi, çirkin bir adam olarak naklettiği Egmont’u nasıl kahramanlaştırabilirim? Şairlerin tarihçi olmadığını unutmayalım” demiştir.
BEETHOVEN’IN OYUNA GİRİŞİ
Ama Goethe’nin oyununun gerçek değerine ulaşmasının bir başka deha vasıtasıyla olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz. Öyle ki Goethe’nin oyunu yazıldıktan sonraki dönemde büyük bir ilgiyle karşılanmamış, kısa bir zamanlığına da olsa unutulmuştu denebilir. Ama bu unutma fazla uzun sürmeden, Beethoven Goethe’nin yardımına yetişir. Ve Goethe’nin Egmont’u bütün dünyada hürriyet aşkını sembolize eden bir karaktere ve senfoniye dönüşür. Bu aynı zamanda bir dehanın bir başka dehaya hürmet göstermesidir. Beethoven Goethe’nin büyük bir hayranıdır[3].
Beethoven’ın eserin bestesini 1809-1810 yılları arasında yazmış olması da tesadüf değildir. Bu dönem bütün Avrupa’nın Napoleon Savaşları’yla ciddi biçimde sarsıldığı ve yaklaşık on yıldır sürmekte olan savaşın bir gün sona erip ermeyeceğine kimsenin emin olamadığı bir dönemdir. Napoleon’un gücü doruğa ulaşmıştır, neredeyse bütün Avrupa’nın hakimi konumundadır. Ordusu Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’nun resmen sonunu getirmiş, Prusya’ya ve Rusya’ya diz çöktürmüş, İngiltere’ye ise gözdağı vermektedir.
Beethoven’ın Napoleon’la olan ilişkisi de oldukça karmaşıktır. Fransız Devrimi’nin akabindeki dönemde üstün askeri kabiliyetleri ve bu sayede elde ettiği zaferlerle öne çıkan, Cumhuriyetin ayakta kalmasını sağlayan Napoleon Bonaparte, Beethoven için bir zamanlar Fransız Devriminin yegane mirasçısı, Avrupa’daki monarşiyi tamamıyla ortadan kaldıracak olan, atıyla dünyaya özgürlük götüren bir kahramandı. Bu hayranlığı onu meşhur 3. Senfonisi’ni Napoleon’a adayacak kadar ileri götürmüştü. 3. Senfoni’nin kapağına şunu yazmıştı: “Sinfonia Intitolata Bonaparte[4]”. Ancak kısa bir zaman sonra hayranının kendini imparator ilan ettiğini öğrendiğinde (Ve emellerinin de Avrupa’ya özgürlük getirmekten ziyade tarihe adını İskender, Caesar gibi kazımak olduğunun) büyük bir hayal kırıklığı yaşar ve şöyle bir serzenişte bulunur: “O da sıradan bir ölümlüden farksız artık! Şimdi insan haklarının tümünü ayaklar altına alacak, sadece hırsına göre hareket edecek; kendini tüm insanlardan üstün gören bir tiran olacak!”
Ve bunları söyledikten sonra kapağa yazdığı yazıyı siler, yerine kahramanlık anlamına gelen Eroica’yı koyar. Egmont Overture, hemen Eroica’nın ardından gelir. Beethoven’un herhangi birini değil, Kont Egmont’u kahraman olarak bellemesi manidardır.
Egmont Uvertürü, Beethoven’ın bir zamanlar idolü olarak gördüğü Napoleon’a karşı açtığı destansı bir savaştır. Dehanın yeni Napoleon’u gerçek bir halk kahramanı ve hürriyet aşığıdır.
Napoleon gibi kendisi bir ideal olan özgürlüğü, ideali için bir araç olarak kullanıp Avrupa kıtası üzerindeki hakimiyetini savaşlarla arttıran bir fatih değil.
İSYANKAR RUHU EN BARİZ DIŞA VURDUĞU ESERİ
Goethe için ise Egmont, muhtemelen içinde hep yaşayan ama açığa vurmaya çekindiği isyankar ruhu en bariz dışa vurduğu eseriydi.
Salah Birsel’in ifadesiyle: “Egmont, Goethe’nin ilk büyük demonik tipidir. Ama Egmont’un gücü aynı zamanda güçsüzlüğünü koyar ortaya. Politika kurnazlıkları ve ayak oyunları ona yolunu şaşırtır. Ama İspanyollar tarafından yakalanıp ölüme mahkum edildiği vakit ölüme meydan okumaktan bile yılmaz. Hapishanede uyurken özgürlüğün Klare biçiminde kendine görünmesi de Egmont’a yeni bir ufuk açar. Özgürlük ülküsünün kendi ölümünden sonra bile yaşayacağına inanır artık. “
Gerçek Egmont nasıl biriydi? O hakikaten de Goethe’nin ortaya koymuş olduğu ve Beethoven’ın Napoleon’a alternatif olarak gördüğü gibi hürriyete düşkün, halkına gece gündüz hizmet eden bir Kont muydu yoksa bundan tamamen bağımsız olan bir karakter mi?
Bunu asla tam olarak bilemeyeceğiz, bilmemize de lüzum yok.
Emin olduğumuz tek şey Goethe’nin oyununun ve Beethoven’ın bu oyundan yararlanarak yarattığı Egmont Uvertür’ünün, bu iki sanatçının ve akabinde bütün dünyanın bağımsızlık hasretini yansıtmakta oldukça başarılı olmuş olmalarıdır.
Yazımı Goethe’nin oyunun son sahnesinden bir alıntıyla tamamlamak istiyor; başı öne eğilmiş, gururu çiğnenmiş, haksızlığa uğramış, bağımsızlıktan ümidini kesmiş, coşkusunu yitirmiş herkesin bu satırlarda kendisini yüreklendirecek bir şeyler bulmasını diliyorum:
“[5]Egmont: Zafer tanrıçası sana yol gösteriyor! Denizin setlerinizi kırıp geçtiği gibi siz de zulüm duvarını delin, yıkın ve istibdadı, gasp ettiği toprakta boğup mahvedin.
(Trampetler yaklaşır)
Dinle, dinle! Bu ses ne kadar çok defalar beni savaş ve zafer alanında serbestçe yürümeye çağırmıştır! Yoldaşlar bu tehlikeli, şanlı yola ne kadar keyifli çıkmışlardır! Ben de bu zindandan şanlı bir ölüme doğru yürüyorum. Kendisi için yaşadığım ve savaştığım, şimdi de kendimi acılar içinde uğruna kurban ettiğim hürriyet için ölüyorum.
(Sahne dibi, ellerinde baltalı mızraklar taşıyan İspanyol askerleriyle tutulur.)
Evet, hemen mızraklarınızı sıraya koyun, saflarınızı kapayın! Beni ürkütmüyorsunuz. Ben süngü önünde, süngüye karşı durmaya ve her tarafım canıma susamış ölümle sarılı iken cesur yaşayışımı iki kat daha hızla duymaya alışkınım.
Düşman seni her taraftan sarıyor! Kılıçlar parlıyor… Dostlar, cesaretinizi yükseltin! Arkanızda ana babalarınız, karılarınız, çocuklarınız var.
(Nöbetçileri göstererek)
Bunları hükümdarın boş bir sözü yürütüyor, yürekleri değil! Sevgililerinizi kurtarmak için benim size örnek verdiğim gibi şevk ile can veriniz.
(O nöbetçilere ve arka kapıya doğru giderken trampetlere vurulur, perde iner, müzik tekrar başlar ve oyunu bir zafer senfonisi ile tamamlar.)”
Dipnot: Goethe’nin 1788 yılında tamamladığı oyun zafer senfonisiyle sona eriyordu. Ancak Beethoven’ın bestesiyle Egmont, gerçek zafer senfonisine kavuşmuş oldu.[6]
[1] William of Orange: Egmont’un ölümünün ardından gelen Seksen Yıl Savaşı döneminde Hollanda’nın bağımsızlık mücadelesinde önemli bir rol üstlenmiştir.
[2] Salah Birsel, Goethe, ışık…biraz daha ışık
[3] Karmaşık ilişkilerine rağmen Goethe’nin de Beethoven’ın dehasına büyük hayranlık beslediğini söylemeden geçmeyelim.
[4] Bonaparte adına Senfoni.
[5] Goethe, Egmont, Milli Eğitim Bakanlığı, Dünya edebiyatından tercümeler. Çevirmen: Mediha ve Şerif Önay.
[6] Faruk Güvenç’in aktarımıyla: Uvertürün en başındaki dramatik giriş, İspanyolların çizmesi altında ezilen Hollanda’yı canlandırır. Ondan sonraki çabuk bölüm ise özgürlük düşüncesinin uyanışı ve bağımsızlık savaşının patlayışıdır. Egmont’un boynunun vuruluşunu kemanlar canlandırır; bir anlık susmadan sona dua gibi kısa bir koral işitilir. Egmont’un ölümüyle bağımsızlık savaşı ve zafer önlenemeyecektir. Nitekim uvertür “Zafer Senfonisi” ile sona erer.”